İSTANBUL NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE
YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEPLİDİR.
DAVACI :
VEKİLİ : Av. Abdulkadir BELER
DAVALI : İstanbul Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü
KONU : Aile İkamet İzni başvurusunun reddine dair İstanbul Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü’nün ......... karar tarihli ve .......... sayılı kararlarına karşı öncelikle 2577 sayılı İYUK’ün 27/2 ve 16. maddeleri uyarınca karşı tarafın savunması beklenmeksizin, aksi halde savunma sürelerinin kısaltılarak YÜRÜTMENİN DURDURULMASI’na karar verilmesi, akabinde red kararlarının İPTALİNE karar verilmesi istemidir.
TEBLİĞ TARİHİ :27.02.2025
AÇIKLAMALAR
1-Müvekkilim ..........., Türkiye’de yasal olarak ikamet etmekte olup, mevcut turistik ikamet izni kapsamında kalmaktadır. Eşi .......................... ise İstanbul Arnavutköy’de taşınmazı bulunması sebebiyle taşınmaz ikamet izni sahibidir. Müvekkilim, eşi üzerinden aile ikamet iznine geçiş başvurusunda bulunmuş, ancak başvurusu .......... tarihinde .........sayılı kararla reddedilmiş olup aynı tarihte ret kararı tebliğ alınmıştır. Müvekkilim adına verilen iş bu red kararlarının hukuka aykırı olması sebebi ile iptaline karar verilmesi için Sayın Mahkemenize başvuru zarureti doğmuştur.
2- Şöyle ki; müvekkilim ......... aile ikamet izni başvurusuna ilişkin olarak .......... karar tarihli ve ........ sayısı ile verilen red cevaplarında 1.7-diğer nedenler başlıklı kısımda yer alan gerekçede; "02.08.2024 tarihinde aile ikamet izni başvurusu reddedilmiş olup 6 ay içinde aynı amaçlı ikamet iznine başvuru yapamaz. Başvurusu hakkında ret işlemi uygulanmıştır. ” Ancak verilen bu karar hukuka uygun olmadığı gibi red gerekçeleri de 6458 sayılı kanuna ve ilgili yönetmeliğe aykırı olduğundan verilen bu karara karşı aşağıdaki gerekçelerle itiraz etmekteyiz.(Ek-1)
A- Önceki Başvuru ile Mevcut Başvuru Farklıdır:
Müvekkilim daha önce yani 02.08.2024 tarihinde doğrudan aile ikamet izni başvurusu yapmış ve bu başvurusu reddedilmiştir. Hemen ardından 10.12.2024 tarihinde müvekkil turistik ikamet iznine başvurmuş ve turistik ikamet izni almıştır. Ancak en son 29.01.2025 tarihinde yaptığımız başvuru doğrudan aile ikamet izni başvurusu değil, turistik ikamet izninden aile ikamet iznine geçiş başvurusudur. Bu nedenle önceki ret kararına dayanarak başvurunun aynı olduğu kabul edilemez. Çünkü ilk aile ikamet izni başvurusunun reddinden sonra başka bir ikamet başvurusu yapılmış ve bu başvuru kabul edilmiştir. İkinci defa yapılan aile ikamet izni başvuru ise doğrudan bir başvuru olmayıp geçiş başvurusudur. (Ek-2,3)
B- Yabancılar Ve Uluslararası Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik 21.maddesinin 10 fıkrasında "İkamet izni başvurusu reddedilenler ile ikamet izni iptal edilenler, altı ay içinde yeniden ikamet izni başvurusu yaptıklarında yeni bir ikamet izni talep gerekçesi sunmaları istenir." şeklinde düzenlenmiş olup madde metninde açık bir şekilde yeniden ikamet izni başvurusu yaptıklarında demektedir. Ancak müvekkilin başvurusu yeni bir başvuru olmayıp turistik ikametten aile ikamet iznine geçiş başvurusudur.
C- Müvekkilin yaptığı iki başvuru arasında başka bir ikamet başvurusu yapılmış olup bu başvurusu da kabul edilmiştir. Hatta müvekkilin ilk aile ikamet izni ret kararından sonra başvurmuş olduğu turistik ikamet izni ile ikamet etmeye devam etmektedir.
D- Aile Birliğinin Korunması Gerekmektedir: 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu uyarınca, müvekkilin eşi üzerinden aile ikamet izni alması hukuken mümkündür. Müvekkilin eşi halen geçerli taşınmaz ikamet iznine sahiptir (10.06.2024 – 31.05.2026) ve bu doğrultuda yapılan başvuru, haklı ve geçerlidir.
3- Müvekkilim tarafından ilgili yasa gereği aile ikamet izni başvurusuna ilişkin olarak tüm şartlar yerine getirilmiş ve kurum tarafından talep edilen gerekli tüm belgelerin dışında ayrıca destekleyici belgeler de eklenerek kuruma iletilmesine rağmen taleplerinin reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır. Kurum tarafından her ne kadar red yazısında aile ikamet iznine geçiş başvurusunun reddine ilişkin kararın hangi gerekçeler ile verildiği bildirilse dahi bu konuda somut emareler belirtilmediği gibi idarenin işleminin dayandırıldığı gerekçeler de gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü dayanak gerekçe yeni başvuruya dayanırken müvekkil tarafından yapılan başvuru ise geçiş başvurusu olup aynı zamanda iki başvuru arasında başka bir başvuru yapılmış ve bu başvuruya ait kısa dönem ikamet izni halen devam etmektedir.
4- İdareye başvuru neticesinde müvekkil gerekli tüm evrakları idareye bildirmiş olup, pasaport aslı ve sureti, vize, ikamet izni başvuru formu, fotoğraf, taahhütneme, özel sağlık sigorta poliçeleri, ikamet harcı ve kart bedelinin ödendiğine ilişkin makbuzlar, yeterli ve düzenli maddi imkana sahip olduğuna dair evraklar, destekleyiciler ve destekleyicilerin maddi durumunun yüksek olduğunu göstere belgeler sunulmuştur. Görüleceği üzeredir ki; idare tarafından istenen tüm belgeler başvuru sırasında ibraz edilmiştir. Müvekkil bu evrakların dışında zorunlu olmayıp destekleyici belge olan belgeler de sunmuştur. Ancak İstanbul İl Göç Müdürlüğü müvekkilin sunduğu zorunlu evrakların tamamının yerinde ve eksiksiz olduğunu kabul etmesine rağmen altı ay içinde yeniden başvurma gerekçesi ile ret kararı vermesi açık bir şekilde kanuni olmayıp hak ihlali doğurduğunu göstermektedir.(Ek-4,5,6)
5- Bilindiği üzeredir ki; idarenin işlem ve kararlarında hukuka uygunluğun sağlanması hak ve menfaatlerin korunması esastır. Bu esasın korunabilmesi ve sağlanabilmesi ancak takdir yetkisinin hukuk sınırları içinde kullanılmasıyla mümkün olabilecektir. Çünkü her yetkide olduğu gibi takdir yetkisi de belli sınırlar içinde vardır ve bu yetki sınırsız değildir. Sınır olarak da amaç unsuru belirlenmiştir. İdari işlemin amaç unsuru bakımından idarenin takdir yetkisi bulunmamaktadır. çünkü idari işlemin amacı mutlaka kamu yararıdır. idare, bu konuda bağlıdır
6- Danıştay’ın istikrar bulmuş kararlarında da ifade edildiği üzere, “İdarelerin hukuk esasları içinde tanınan takdir yetkilerinin kullanılması keyfi ve mutlak olmayıp, kamu yararı ve kamu görevlerinin gerekleri ile sınırlıdır ve takdire taalluk eden işlemlerin maksat bakımından yargı denetimine tabi olacağı da idare hukukunun başta gelen ilkelerindendir.” şeklinde ifade etmiştir. Diğer bir ifadeyle idare işleminde ‘eşit’ ve ‘objektif’ ölçütleri esas alarak bu kurallar çerçevesinde hareket etmelidir.
DANIŞTAY SEKİZİNCİ DAİRESİ 2009/8191 ESAS NUMARALI KARARINDA
ise;
“Anayasa’nın 2. Maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında hukuk devleti de sayılmış ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ise hukuk devleti, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, kazanılmış haklara saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, bütün eylem ve işlemleri Anayasa ve hukuk kurallarına uygun ve yargı denetimine açık bulunan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ile Anayasa’nın bulunduğu bilincinde olan devlet olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, idareler bireysel ya da düzenleyici işlemler tesis ederken sınırsız bir takdir yetkisine sahip olmayıp, bu takdir yetkisini hukuka, kamu yararına ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanmalıdır. Bu işlemlerin hukuka uygunluklarının yargı mercileri tarafından denetlenmesi sırasında ise, idareyi işlem yapmaya iten sebep de irdelenecek ve takdir yetkisinin belirtilen sınırlar içinde kullanılıp kullanılmadığı resen göz önünde bulundurulacaktır.
Bu itibarla, idare hukukunda işlemlerin objektif bir sebebe dayanacağı kuşkusuzdur. Sebep unsuru ise, karar alınmadan veya işlem tesis edilmeden önce var olan ve idareyi belli bir karar veya işlem tesis etmeye götüren hukuki veya fiili durum olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, sebep, işlemi yapanın kendi düşüncesinde yer alan ve bu nedenle tercih ettiği bir husus olmadığından, nesnel bir nitelik taşır. Bu durumun sonucu da, bireysel ya da düzenleyici işlem, hukukun öngördüğü nesnel bir neden veya maddi olguya dayanılarak yapılmamıẟ ise hukuka aykırı olacaktır. Ayrıca, işlemlerde gösterilen sebep ve gerekçe, işlemin hukuka uygunluğunu değerlendirme ve itiraz edip etmeme konusunda ilgililere yardımcı olmasının yanında, idarenin saydamlığı, savunma hakları ve idareye güven ilkeleri ve yukarıda belirtilen hukuk devleti anlayışının oluşumu bakımından da büyük öneme sahiptir.
Bununla birlikte, kamu hizmetine egemen olan ilkelerden biri olan uyarlama (değişkenlik) ilkesi uyarınca idarelerin, düzenleme yetkisine sahip olduğu alanlarda, uygulamaları çağın gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak değiştirip, yeniden düzenlemesi, hem bir görev hem de bir yetki ise de, bu yetkinin hukuka uygun olarak kullanılması gerekmekte olup, aynı zamanda bunun denetiminin yapılabilmesi için kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla yapılan düzenlemelerin hukuki veya fiili gerekçelerinin somut olarak ortaya konulması gerekmektedir.”denilerek idari kararların neden gerekçeli olması gerektiği de açıkça belirtilmiştir.
7- Müvekkilim Türkiye'de ailesi ile birlikte yaşamaktadır. Müvekkilin idari aile ikamet izni geçiş başvurusunun reddi ile birlikte ailece müşkül duruma düşmüşlerdir. AİLE BİRLİĞİNİ KORUMAK HEM ANAYASADA HEM DE AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNDE DÜZENLEMİŞTİR:
Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrası: "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
Anayasanın 41. Maddesine göre ise; "...Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar." denmektedir.
DANIŞTAY DAVA DAİRELERİ KURULUNUN 2015/1421 Esas, 2015/1421 K Nolu dosyasında da "Anayasa ve konuya ilişkin uluslararası sözleşmelerle öngörülen aile birliğinin korunması ilkesinin gözardı edilemeyeceği, Anayasa'nın 13 üncü maddesi uyarınca, bir temel hak ve hürriyetin kanunla sınırlanması, yapılan sınırlamanın hakkın özüne dokunmaması ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaması gerektiği, bu durumda Anayasa ve konuya ilişkin uluslararası sözleşmelerde teminat altına alınmış olan aile birliğinin korunması ilkesine aykırı olan, Anayasa tarafından güvence altına alınan hakkın özüne dokunacak şekilde ve ölçülülük ilkesine aykırı olarak bu hakkı tamamen kullanılamaz hale getiren idari işlem yapılamayacağı açıktır. Anayasa'nın 41 inci maddesinde kanun koyucunun bu hükmün amacı, aileyi parçalanmaktan kurtarmak, bireylerini bir arada tutmak suretiyle ailenin huzur ve mutluluğunu devam ettirmek amacını güttüğüne kuşkuya YER YOKTUR. " şeklindeki tüm idari mercileri bağlayıcı nitelikte olan Danıştay kararı ve ANAYASA hükmünü dikkate alınarak bu hususta karar verilmesini talep etmekteyiz.
Yine Ailenin korunması ve aile hayatına saygı yükümlülüğü pek çok uluslararası belge ile birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile AB Temel Haklar Şartında da düzenlenen temel haklardan biridir. Aile birliği ilkesinin önemli bir mülteci hakkı olduğu Cenevre Sözleşmesinin Nihai Belgesi’nde de kabul edilmiştir. Ailenin korunmasına ilişkin olarak Akit devletleri katı bir şekilde bağlayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. Maddesi özel hayatın ve aile hayatının korunmasını düzenlemiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre;
“1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir." Bu koruma, mülteci hukukuyla da ilişkilidir. Bu maddeye göre, devletler ailenin bir araya gelebilmesi veya dağılmaması için pozitif ve negatif yükümlülük altındadırlar. AİHS taraf devletlerin, bu sözleşme çerçevesindeki baş yükümlülükleri negatif yükümlülüktür. Buna göre Taraf devletlerin Sözleşme’de yer alan hakların kullanımına müdahale etmemeleri, sadece saygı göstermeleri beklenmektedir. Aile yaşamının temel unsuru, aile ilişkilerinin normal bir şekilde gelişebilmesi ve bu bağlamda aile fertlerinin birlikte yaşama hakkıdır. Aile yaşamına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan bir diğer yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfi surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp aile yaşamına etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülüktür.
"Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir." hükmünün en önemli sonucu; Aile hayatına ve bu hakların kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi olamayacağıdır.” Bu hükme ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Scozzari ve Giunta-İtalya davası kararında (Başvuru No. 39221/98) " MAHKEME, “BİR AİLEYİ BÖLMEK, ÇOK CİDDİ BİR MÜDAHALEDİR. Devletin özel hayatın dokunulmazlığı ve aile hayatına saygı hakkına ilişkin olumlu ve olumsuz yükümlülüklerini yerine getirememesi sonucunda başvuranın manevi nitelikte zarara uğramış olduğunu kabul etmek gerekir. " şeklindeki kararları dikkate alındığında yüksek mahkeme akit devletleri Aile birliğinin bölünmesini önlemek yükümlülüğü altına sokmuştur.
8- ÖNCELİKLE; 2577 SAYILI İYUK’UN 27/2. MADDESİ NAZARINDA, VERİLEN KARARLARLA İLGİLİ OLARAK İDARENİN CEVABI BEKLENMEKSİZİN YÜRÜTMENİN DURDURULMASI GEREKMEKTE OLUP, İDARENİN CEVABI BEKLENDİĞİ TAKDİRDE VEYAHUT İLERİDE VERİLECEK OLAN İPTAL KARARININ BİR ANLAMI OLMAYACAĞI
GİBİ TELAFİSİ İMKANSIZ BİR ZARARA SEBEBİYET VERECEKTİR. Müvekkilin kızı Türk vatandaşı biri ile evlenip Türkiye'ye yerleştikten sonra müvekkil de eşi ile birlikte Türkiye'ye yerleşmiştir. Müvekkil 2019-2024 yılları arasında taşınmaz ikamet izni ile yasal olarak Türkiye’de ikamet etmiş olup en son yaptığı taşınmaz ikamet izni uzatma başvurusunun reddedilmesi üzerine müvekkil kısa dönem ikamet iznine başvurmuş ve halen kısa dönem ikamet izni ile ikamet etmektedir. Müvekkilin eşi Nabıla RHAZAOUI halen Türkiye'de taşınmaz ikamet izni ile ikamet etmekte olup müvekkilde eşi üzerinden turistik ikamet izninden aile ikamet iznine geçiş başvurusu yapmıştır. Ancak İstanbul İl Göç Müdürlüğü hukuka aykırı bir şekilde müvekkilin başvurusunu reddetmiştir. Bu ret kararıyla birlikte müvekkil büyük bir mağduriyet yaşamıştır. Müvekkil Aynı zamanda Türkiye'de kaldığı süre boyunca hiçbir olaya karışmamış olup Türk örf ve adetlerine uyum sağlamış ve Türkçe konuşmayı öğrenmiştir. BU NEDENLE; İDARENİN CEVABI BEKLENMEKSİZİN İVEDİLİKLE YÜRÜTMENİN DURDURULMASI GEREKMEKTE OLUP, VERİLEN BU KARARIN DA ACİLEN İDAREYE BİLDİRİLMESİ GEREKMEKTEDİR.
Açıklamada bulunduğumuz üzere herhangi bir sebep gösterilmeden ve gösterilen sebebin gerekçesiz olması ayrıca soyut ve mesnetsiz olarak müvekkilin ikamet izni başvurusu reddedilmiş olup sayın mahkemece bu karara yönelik yürütmenin durdurulması ve netice olarak işlemlerin iptalini talep etme zarureti hasıl olmuştur.
HUKUKİ NEDENLER : 6458 sayılı Kanun, 5901 sayılı Kanun, T.C. Anayasası, AİHS ve sair ilgili tüm mevzuat.
DELİLLER : İstanbul İl Göç İdaresi tarafından müvekkile verilen ikamet izni, İstanbul Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü’nün 27.02.2025 karar tarihli ve 6922 sayılı kararı, İkamet izin başvuru talebine ilişkin belgeler, Davalı idarenin red kararına ilişkin belge, pasaport suretleri, tanık, bilirkişi incelemesi, yemin, keşif ve sair her türlü yasal delil.
HUKUKİ SEBEPLER : 6458 Sayılı Kanun, 2577 Sayılı Kanun ve sair yasal mevzuat.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle;
Müvekkilin ülkeden çıkış yapmasına dayanak hatalı, hukuka aykırı karar ve idari işlem (ikamet izni başvurusunun reddi) müvekkil yönünden telafisi imkansız zarara sebep olduğundan, davalı idarenin yanıtı beklenmeksizin yargılama süresince YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA,
Davalı idarece verilen ikamet izinin reddine ilişkin, karar ve işlemin iptaline,
Yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı idare üzerinde bırakılmasına,
Karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz.19.03.2025
Davacı Vekili
Av. Abdulkadir BELER